ZARARLILAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER
YÜRÜYEN HAŞERELER
Amerikan hamam böceği (Periplaneta Americana)
Alman Hamam Böceği (Blantella Germanica)
Doğu Hamam Böceği (Blatta Orientalis)
Erginlerin boyu 2-3 cm. boyunda, erkekleri koyu kırmızımsı kahve ve dişileri koyu kahverenkte veya sihaya çalan renkte olurlar. Çoğalmaları Amerikan hamam böceği ile benzerlik göstermektedir.
Yaşam şekilleri
Bu türler ev, lokanta, fırın, otel, hastane, gıda depoları, kütüphane,büro ve seralarda bulunurlar. Bu yerlerin mutfak ve kilerlerinde görülürler. Ayrıca gıda artıklarının bulunduğu yerlerdeki delik ve çatlakların içinde; banyodaki çamaşır dolapları, mutfaktaki ekmek dolapları ve çekmecelerin içinde; kağıt ve kitap raflarında; lavabo banko altlarında, kanalizasyon sistemi ve bodrum gibi rutubetli ortamlar ve sıcak kalorifer kazanlarının bulunduğu, su borularının geçtiği bölgelerde görülürler.
İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar
İnsanların bilhassa gıda maddelerine ve eşyalarına zarar verirler. Asıl zararları; bunlar üzerinde bıraktıkları pislikler, lekeler ve kokular olur. Böceklerin bulaşmasına maruz kalmış gıda maddeleri yıkansa veya pişirilse bile bu koku kaybolmaz.bu koku böceğin karın kısmında bulunan bir guddenin ifrazatından ileri gelmektedir.
Gıda maddelerin direkt sağlığımızla ilgisi bulunan kıymetleridir. Birimlerinizde bulunan zararlılar, gıda maddelerinde geri dönüş olmayan zararlar meydana getirirken aynı zamanda bu türlerin asıl zararları olan, vücutlarına ve ağızlarına bulaştırdıkları çeşitli hastalık etmenlerini insanlara ve hayvanlara taşınmasıdır. Bu sebeple bu böceklere minör zararlılar gözüyle bakmak doğru değildir. İnsan ve hayvan sağlığı bakımından çok önemli sayıldıkları için bunlara karşı muhakkak şekilde mücadele uygulanması gerekir.
Bunlardan ayrı olarak, patojen ve simbiyotik olan 45 tür bakteri, 40 tür fungus,6 tür maya, 90 tür protozoa ve 45 muhtelif tür solucan’ında bu böceklerle ilgili olduğu halen tespit edilmiş durumdadır. Bu verilen rakamların hamam böceklerinin mikroorganizmalarla ne kadar yakından ve ilişkili ve ne kadar potansiyel zararlı olduklarını göstermektedir. Bu haşereler veba , kolera, tüberküloz, dizanteri, tifo, koli,gibi hastalık etmenlerini de bir yerden diğer bir yere taşıyarak, gıda maddelerine bulaştırarak bu hastalıkların insanlarda görülmesine yol açar. Hatta bu zararlıların cüzam ve kanser sebep oldukları yolunda görüşlerde mevcuttur.
Günümüzde zararlılara karşı kullanılan kimyasal ilaçların hemen tümünün hedef zararlıya olan etkilerinin yanında sıcak kanlı canlılara ve yararlı organizmalara da olumsuz etkilerin bulunmaktadır. Unutmamıza gerekir ki;
“ HERŞEY ZEHİRLİDİR: HİÇ BİR ŞEY ZEHİRLİ DEĞİLDİR, MADDEYİ ZEHİRLİ KILAN DOZUDUR” ilkesi toksikolojinin temel yasasıdır.
Akrepler (Scopionidae)
Buthus gibbosus, Prionurus crassicaudata, Scorpiomaurus fuscus, Euscorpia italicus; Türkiye’de yaşayan akrep türleridir.
Erginlerinin boyu türlere göre değişmekle birlikte çoğunlukla 5 cm.’ dir. Sarı, mavi, kırmızımsı, kahverengi ve siyah renkte olurlar. Karının son halkasında bir çift zehir bezi bulunan eğri iğne vardır. Solunumları trake sistemiyle olur. Canlı doğum yaparlar.(vivipar). Dişileri 20-25 kadar yavru yaparlar ve yavrularının bir hafta sırtlarında taşırlar.3-7 defa deri değiştiren yavrular 1-4 yılda gelişimini tamamlar ve yıllarca canlı yaşarlar. Örümcekler ve böceklerle beslenirler. Avlarını ağız ekleri( chelicera, pedipalpus )yardımıyla yakaladıktan sonra vücutlarının sonundaki zehirli igne ile sokarak öldürürler. Hayvan kışkırtılmazsa iğnesini kullanmaz.
Pireler (Ctenocephalides canis, Ctenocephalides felis)
Geriye doğru uzayan dikenlerle kaplı, yanlardan iyice basıklaşmış vücutlarıyla dikkat çeken pire yaklaşık 1-10 mm. boylarındadır. Genellikle sarı tonlarında kahverengi, koyu kahverengi ve siyaha yakın koyu renktedirler. Çok güçlü bacakları sayesinde boyundan 200 katı aşkın sıçramalar yapabilmektedir. Pirelerin hayatı uzundur. Aralarında 1 -2 yıl yaşayan türleri vardır. Dişi pireler yumurtalarını genellikle barınaklarda, zemin çatlaklarına, hasırların, kilimlerin halıların altına, tozlu yerlere bırakırlar. Yumurtalardan çıkan larvalar organik artıklar ve yetişkin pirelerin pislikleriyle beslenirler. Larvalarda pupaşar ve pupalardan yetişkin pireler çıkar. Bu gelişme süresi çevre ısısına ve pire türüne bağlı olarak değişir. 20-30 gün olabilecegi gibi uygun olmayan şartlarda özellikle pupa dönemi uzayarak gelişme aylarca hatta bir yıl dürebilir. Pire, veba ve endemik tifüs yayılmasında aracıdır. Pirelerin önemli türleri pulex irritans(insan piresi) ve xenopsylla cheopis(sıçan piresi) dir. Pire ısırıkları kabarcıklı ve kaşıntılı, döküntü biçiminde kızarıklıklara yol açar.
Bitler (P.humanus)
Bitler boz renkli, birkaç milimetre uzunluğunda ve yengeci andıran biçimde asalak böceklerdir. Bit yumurtalarından nifler çıkar. Nifler üç defa gömlek değiştirir ve yetişkin hale geçer.yetişkin dişiler genellikle 8-10 yumurta verirler. Doğrudan dokunma ya da giyecekler aracılığıyla bulaşırlar. Vücut biti(pediculus humanus) tifüs, baş biti dönüşlü humma ve siper humması gibi hastalıkların yayılmasında önemli rol oynar. Bitlenme ayrıca, şiddetli kaşıntı, aynı bölgenin çok sayıda ısırılmasına bağlı olarak geniş şişlik ve kızartılara neden olur. Enfekte kan emen bir 6 gün sonra enfeksiyon nakledebilir. Enfekte bitlerin hayat süresi kısalır, genellikle 12 günde ölür.
Vücut biti 2-4 mm. uzunluğundadır. Giysilerin dikiş yerlerinde ya da uygun kıvrımlarında barınır ve ürer. Deriye yalnızca kan emmek için gider. Yumurtalarını konağın iç çamaşırlarına bırakır.
Baş biti 1-2 mm. uzunluğundadır. Kan emmediği zaman sıkıca saç diplerine tutnur. Özellikle ense bölgesinde bulunurlar. Zaman zaman tutundukları yerleri bırakıp deriye inerek kan emer, sirke denen yumurtalarını saç diplerine sıkıca yapıştırılar. Yumurtalar 7-8 günde açılarak içlerinden yeni bitler çıkar.
Bitlenmiş kişilerin kendileri, giysileri, yatağı, şapkası, başörtüsü ve tarağıyla temas edilmesi birer bulaşma nedenidir. Bitlenmelerle ilgili bölgelerin ince dişli tarakla sık sık taranması, bit öldürücü krem şampuanların kullanılması gerekir. Ayrıca bitlenen kişilerin çamaşırları kaynatılmalı ve yakın ilişkide bulunduğu kişiler de aynı işlemleri uygulanmalıdır.
Tahtakuruları (Cimex Lectukarius)
Tahtakuruları, saklandıkları yerlerden gece çıkarak kanla beslenen, koyu kırmızı renkte oval ve basık vücutlu olan, ortalama 4-5 mm. uzunluğunda böceklerdir. Kendilerine has tipik viskiyi andırır kokuları vardır. İnsanların özellikle vücutlarının örtülü olmayan yerlerinden ısırırlar.6-8 haftada erişkin hale gelerek 200 civarında yumurta bırakırlar.ısırdıkları yerlerde kırmızı, yuvarlak ve sert kaşıntılı lezyonlar oluşur. Duyarlı kişilerde ürtiker, ödem ve kanamalı kabartılar görülebilir. Kaşıntıyla oluşan deri örselenmesi ikincil enfeksiyonları hazırlar. Ender olarak genel alerjik tepkiler ortaya çıkabilir. Emdiği kanın sindirim artıkları yatak çarşaflarında koyu lekeler olarak görülenilir.
Konağa yalnızca beslenmek için gelen asalak, daha sonra korunaklı yerlere çekilirler. Emdiği kanı sindirmesi günlerce sürebilir. Tahtakurusunun insana hiçbir hastalık bulaştırmadığı sanılmaktadır. Tedavi genellikle belirtilere yöneliktir. Bu böceklerin üredikleri yapılarda bütünüyle yok edilmesi gerekmektedir. Ama kullanılan zehirlere karşı dirençli nesiller geliştiğinden tahtakurusuyla mücadelede farklı kimyasal maddeler denemek zorunda kalınmaktadır.
Özellikle yatak tahtakuruları olarak adlandırılan türlerinin hemen hepsi kuş ve memelilerden kan emerek beslenirler. Genellikle geceleri kan emmek için çıkarlar, diğer zamanlarda ışıksız ortamlarda saklanırlar.
Karıncalar
Böcek türlerinin en “sosyal”lerinden biri olan karıncalar, son derece iyi” örgütlenmiş” bir düzen içinde, “koloniler” denen topluluklar halinde yaşarlar. Örgütlenmeleri öyle gelişmiş bir düzen içindedir ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir. Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonileri korur ve savaşırlar. Hatta “terzilik” yapıp, “tarım”la uğraşan,”hayvan yetiştiren” koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanmayacaktır.
Çıyanlar (Chilapoda)
Tespit edilen türler;
En yaygın türü Sxolopendra morsitans(çiyan)’dır en uzun çiyan ggiantea olup 35 cm.’ye ulaşır. Çıyanların 3000 kadar türü tanımlanmıştır.
Taş,kaya ve kabuk altlarındaki toprak ve humus içerisinde bulunur. Avcılıkla geçinirler yani karnivordurlar. Avlarını küçük arthopoda(eklembacaklılar) oluşturur. Fakat büyük çıyanlar salyangoz ve kurbağa yavrularını yer. Özellikle gece beslenirler ve çabuk hareket ederler. Av, zehir tırnağı ile yakalanır ve öldürülür. Zehir tırnağı, ağzı parçalarını örten gövdenin ilk segmentinden çıkar. Büyük formlarda güçlü zehirli tırnakları ile deriyi delebildiğinden, ergin insanlarda birçok rahatsızlığa, küçük çocuklarda ölüme neden olabilir. Yurdumuzda bulunanların insanı sokma yeteneği yok sayılır.
Yılanlar (Ophidia)
Tespit edilen önemli türler;
Önemli türleri coluber caspius(hazer yılanı) malpolon monspessulans(çukurbaşlı yılan), viper xanthia(şeritli engerek)’dir. Türkiye’de yaşadığı bilinen 5 ayrı familyandan 13 cinse bağlı 36 yılan türü vardır. Bunların 7’si zehirli, 2’si az zehirli geri kalan 27 yılan türü ise zehirsizdir.
Özellikleri:
Vücutları ince, uzun ve silindirik şekilde olup pullarla kaplıdır. Pulların büyük lükleri ve dizilimi, sistematik açıdan önem taşır. Üyeler körelmiştir. Ancak bazı gruplarda üye kalıntılarına rastlanır. Dış kulak açıklığı, kulak zarı,dış ve ortak kulak ile östaki borusu bulunmaz. Göz kapakları yoktur, gözü örten sabit şeffaf plak bulunur. Çatalsı dil, ağız kapalıyken bile dışarı uzatılabilir.dile yapışan koku partikülleri, koku almadan sorumlu olan jacobson organına iletilir.
Çene kemikleri kaynaşmamıştır.çenenin sağ ve sol yarıları ile, alt ve üst çeneler birbirinden ayrılabilir. Bu yapı özelliği sayesinde kendilerinden çok daha iri avları bile rahatlıkla yutabilirler. Kural olarak av önce felç edilir veya öldürülür, sonra da bütün olarak yutulur. Göğüs kemiklerinin (sternum)bulunmaması, iri avların yutulmasına yarfımcı olan diğer bir özelliktir. Kaburgaları çok sayıdadır. Sol akciğeri körelmiştir, sağ akciğeri ise vücut boyunca uzanır. Diğer tüm organlar da uzun yapılıdır. Boşaltım ürünleri ürik asit formundadır.iç döllenme görülür. Bazılarında güçlü zehir bezleri ve çeşitli tipte zehir dişleri bulunur. Çoğu türde ayrıca, savunma veya karşı cinsin ilgisini çekmek amaçlı olarak koku bezleri vardır. Bazı yılan gruplarında ise avın vücut sıcaklığını algılayabilen ,kızılötesi (termosensor) ışınlara duyarlı “çukur organları” bulunur.
UÇKUNLAR
Bal Arısı (Apis Mellidera, Honeybee)
BOY:1,30 cm RENK: altın sarısı ve kahverengi çizgili
Özellikleri
Balarıları on yılı aşkın süre yaşayan koloniler kuran sosyal bir arı türüdür. Doğal ortamda ağaç kovukları, mağaralar, kayalıklardaki yarıklarda yuva yaparlar. Ara sıra tavan aralarında, duvar boşluklarında ve baca içlerinde de yuvaları rastlanır. Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10-80 bin işçi arıdan oluşur.görünüş olarak birbirlerinden farklı olan bu üç arıdan kraliçe arı ve işçi arılar dişidir. Bu arılar çiçekli bitkilerden polen ve nektar alıp, bunları kullanarak kış boyunca kolonilerini besleyecek balı üretirler. Arıları binalardan uzaklaştırmayı zorlaştıran etken, peteklerinin bulundukları oyukların tamamen doldurulmasıdır.
Arı yavruları, sırasıyla larva ve pupa evrelerini tamamlayarak erişkin hale gelirler. Kraliçe arının yumurtaları bırakması ile başlayan bu dönem boyunca arı yavrularına son derece özenli ve dikkatli bakım uygulanır. İşçi arılar öncelikle kraliçenin yumurtlaması için peteklerin içinde özel olarak belirlenmiş bir bölgede kuluçka hücreleri hazırlarlar. Bu hücrelere yumurtlamak için gelen kraliçe arı, hücrenin temizliğini ve uygunluğunu kontrol ettikten sonra her peteğe birer yumurta bırakarak ilerler. Kraliçe arının büyük bir hassasiyetle hücrelere yerleştirdiği arı yumurtaları yaklaşık 3 gün içinde gelişir. Bu sürenin sonunda hücrelerde beyaz kurt şeklinde arı larvaları çıkar. Yumurtadan çıkan bu canlıların gözleri,kanatları ve bacakları yoktur. Dış görünüş olarak balarısına hiç benzemezler. Arı larvaları bu dönemdeki besleneme sonucunda 6 gün içerisinde ilk ağırlıklarının1500 katına ulaşırlar. Bu noktadan sonra büyüme durur ve pupa aşaması başlar.
Yaban Arısı (Vespula spp. Yellow Jacket)
2,0-2,5 cm. boyunda, siyah ve sarı çizgili renktedirler. Yuvaları toprakta, örneğin eski kemirgen yuvalarının içinde veya bezer deliklerden yapmayı tercih ederler.
Yabanarılarırnın binlercesi tek koloni halinde yaşarlar. İlkbaharın başında tek bir kraliçeden başlayan koloni ilk birkaç ay çok küçüktür. Yaz aylarına gelindiğinde, problem yaratacak popülasyona ulaşırlar. Yuvaları bozulduğundan çok saldırgan olurlar ve çok acı vererek sokarlar. Bir kez soktuğunda ölen balarılarından farklı olarak , yabanarıları birçok kez sokabilirler. Leşle beslenen haşereler olduklarından, ağaçlık alanlarda veya arazilerde faydaları vardır. Ancak evlere yakın veya evlerin içinde bulunan koloniler, orda yaşayan insanlar için tehdit oluştururlar. Böyle bir durum fark edildiğinde, koloniler muhakkak elimine edilmelidir. Bu arılarla mücadelenin tehlikeli olması nedeniyle profesyonel bir firmadan hizmet alınması daha doğrudur.
Eşşek Arısı (Vespula vulgaris)
2,5-4,0 cm. boyunda, koyu açık kahverengi çizgili renktedirler. Genelde ağaçlarda ve çatılarda, havai kağıt yuvalar kurarlar. Ancak özellikle bu tür arılar, tavan arası, dış duvarlar gibi mekanlarda da yuva kurmayı severler.
Eşekarıları bir yıl süreyle yaşayan koloniler kurarlar.kışı geçirmiş olan kraliçe, ilkbaharla birlikte uygun bir yuva bulur, içine küçük bir petek kurar ve ilk larvayı oluşturur. Bu larva yetişkin bir işçi arıya dönüştüğünde, yuvanın büyütülmesi ve yiyecek bulunmasıyla uğraşırlar. Yuvalarının içini ve peteği ağaç ve kabuk parçacıklarından yaparlar. Kolonileri tehdit edilirse saldırgan olurlar. Yaz sonunda birkaç yüz işçi arıdan oluşan popülasyona ulaşırlar sonbahara doğru koloni kraliçeler üretir ve bunlar kışı geçirmek üzere farklı yerler uçarlar.
Örneğin herhangi bir yolla ağza, yutağa ya da boğaza kadar ulaşabilen eşek arısının sokması durumunda meydana gelecek şişlik insanın boğularak ölmesine neden olabilir. Arılardaki sokma arzusu türlere göre değişir. Ancak kendilerini tehlikede hissettikleri zaman saldırırlar. Özellikle sıcak havalarda yuvalarına yaklaşırken dikkatli olmak gerekir. Çünkü sıcakta saldırganlıkları artar.
Sivrisinekler
Yaşam şekilleri, Biyolojileri ve Zararları :
Tüm sivrisineklerin yaşam çevreleri yumurta, larva, pupa ve ergin olmak üzere 4 aşamadan oluşur. İlk üç aşama, sucul ortamlarda geçerken, ergin sivrisinek karada yaşar. Bu türlerin dişileri kanla, erkekleri bitki özsuyuyla beslenirler. Dişileri ortalama ömrü 15-150 gün, erkeklerin ise 4-7 gün arasında değişmektedir. Ergin dişiler kan emdikten sonra vücutlarında geliştirdiği 100- 150 yumurtayı en yakın durgun su birikintisine bırakırlar. Su sıcaklığına bağlı olarak (15-40oC) yumurtalar, larva, pupa evrelerini 10-20 gün içerisinde tamamlayarak ergin hale dönüşürler.
Sivrisinek Üreme Alanları(Biotopları):
CULEX, ANOPHELES, AEDES YUMURTALARI;
Su ısısı(oC) |
10 |
15 |
20 |
25 |
30 |
35 |
Larva döneminin tamamlama süresi (gün) |
30-40 |
26 |
18 |
14 |
11 |
7 |
LARVALARI;
Su ısısı(oC) |
10 |
20 |
25 |
Pupa dönemini tamamlanma süresi(gün) |
4-5 |
2,5 |
›1,5 |
Ergin sivrisinekler üredikleri alandaki ot, yosun, bitki özsuyu ve birikti sularla beslenerek 6-12 saat içerisinde döllenmek amacı ile üreme ortamını terk ederler.
DÖLLENEN DİŞİ SİVRİSNEĞİN EMME VE YUMURTA GELİŞTİRME EVRESİ;
Ortam Isısı(OC) |
15 |
30 |
35 |
Yumurta geliştirme evresi (gün) |
7 |
1-2 |
›yumurta gelişmez |
SİVRİSNEKLERİN ARACI OLDĞU HASTALIKLAR;
Karasinekler
Tespit edilen türler :
Yaşama şekilleri :
Kara sinekler kokuya çok hassas oldukları gibi ısıya da çok duyarlıdırlar. Sık sık bulundukları çalılıklarda yada bitkilerin yapraklarının gölgesinde dinlenirler. Beslenme yerleri hayvan ve insan artıkları, geniş çapta da hayvan ve insan dışkılarıdır. Gündüzleri yiyecek temin edebilecekleri yerlerde yaşayan bu sinekler geceleri dinlenmek için eşyaların kenarlarında, iplerde, tellerde ve tavanlarda konaklarlar.
Çöplük ve lağım birikintileri bu sinekler için ideal beslenme yerleridir. Her türlü organik atıkların bulunduğu ortamda hayat bulur.
Erginlerin ömrü 40- 50 gündür. Yaşamı boyunca 5-6 defa, her defasında 100-150 yumurta yaparlar. Bu yumurtalar ortalama sıcaklığa bağlı olarak 16-35 o C’ de 7-44 günde yumurta, larva, pupa evrelerinden sonra ergin hale gelirler.
Yediklerini tekrar besinlerin üzerine kusarak dekopmpoze eder ve kendilerinin yiyebileceği şekle dönüştürürler. Bu sinek türleri vücutlarının gerek iç gerek dış yapısında; virüsler, bakteriler, protozoalar, helminth yumurtaları gibi patojen mikroorganizmaları taşıyarak bir çok hastalığın bulaşmasına sebep olurlar.
Fareler (Kemirgenler)
Tespit edilen türleri :
Rattus norvegicus l.(Norveç sıçanı, lağım sıçanı)
Sırt rengi açıktan koyu kahverengiye kadar değişir. Kuyruk kısa, kulakları küçük ve kaba burunludur. Yılda 2-7 doğum yapar ve her doğumda 5-14 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 200-400 g., boyu 18-25 cm.’dir. ortalama 3-4 yıl yaşarlar. Kentsel ve kırsal alanlarda yaygındırlar. Oyuklar, çöplükler, kanalizasyonlar, çiftlikler, iç ve dış alanlar yaşam yerleridir.
Rattus rattus L.(ev sıçanı, çatı sıçanı)
Sırt rengi koyu kahverenginden siyaha kadar değişir. Burun sivri, kuyruk uzun ve kulakları geniştir, ayrıca iyi bir tırmanıcıdır. Yılda 2-7 doğum ve her doğumda 5-14 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 120-175g., boyu 16-21 cm.’ dir. Sıklıkla yer üstünde, yer altında, ağaçlarda, evlerde, paketleme yerlerinde, ürün depolarında, gemi ve limanlarda yaşar. Dünyanın her yerine dağılmıştır.
Mus musculus L.( ev faresi)
Sırt açık veya koyu gri rengindedir. Yılda 4-8 doğum ve her doğumda 6-12 yavru meydana getirir. Vücut ağırlığı 9-25 g., boyu 7-8 cm.’ dır. Hastalık nakletme ve hasar vermesi diğer iki türe göre daha azdır. Evlerde, yiyecek depolarında, kilerde, ambarlarda, kovuk ve duvar içerisinde yaşadığı için mücadelesi daha zordur. Özel tedbilerin alınması gerekir
Yaşam şekilleri :
Fareler kendilerini korumak ve yavrularını saklamak için barınak ararlar. Aynı zaman dinlenmeye de meraklı olduklarından yuvalarını kolay erişilmeyecek yerlere yaparlar. Farelerin en iyi yuvalandıkları yerler binaların bodrum katları, kapalı ve gizli kalmış köşeler, atılmış eşyaların arkaları, kovuk ve duvar içerileridir. Fareler insanların ve diğer düşmanların ulaşamayacağı yerlere gizlenirler.
İnsan sağlığına ve çevreye verdikleri zararlar :
İşletmeleriniz ve bağlı birimlerinde; yoğunlukla karşılaşılabilen kemirgen(fare-sıçan) türleri insanlar ve çevre için büyük risk ve hastalık taşıyan zararlı hayvanlardır. Veba, Tifüs salmonellosis, Kuduz, Leptospiroz ve enfeksiyoz sarılık, Lymphoctic choriomeningitis (lenfotik koryomenenjit), Humma ve bağırsak parazitleri gibi hastalıklara neden olurlar. Salgın hastalıklar içinde veba en korkunç olanlarından biridir. İnsanlık tarihinde derin acılar bırakmıştır.
Bu zararlılar evlerde, depo ve işyerlerinde her türlü besin maddelerinin yer, tahta eşyaları(mobilya) kağıt ve kitapları kemirir. Çuval ve ambalaj kutularının parçalayarak depo edilen maddelerin zarar görmesine neden olmakla birlikte , pislik ve sidikleri ile besin maddelerini kirleterek kullanılmayacak hale getirirler. Ayrıca keskin dişleriyle binaları, sert maderdin, kurlun ve demir boruları, elektrik kablolarını tahrip ederler. Hatta kısa devreye yol açarak, elektrik kaynaklı yangınlara da sebebiyet verirler.
FARE VE SIÇAN MÜCADELESİ ÇALIŞMA ESASLARIMIZ
Mücadelesini verdiğimiz zararlı türler içersinde mücadelesi en zor olan çalışmaları devamlılık arz eden ender türlerden olan fare ve sıçanlar oldukça zeki hayvanlardır.
Yapılan çalışmalar belirli bir sistematik içerisinde tamamen özel noktaları ile yapılmak zorundadır. Aksi durumlarda çalışmalar başarı sağlamaktan çok uzak olmaktadır. Bunun sebebini sizlere kısaca açıklamak gereği duyuyoruz. Fare ve sıçanlar içgüdüsel olarak özel olarak belirlemiş oldukları yol güzergahlarını kullanmaları, açıkta ve ortamlarında daha önce görmedikleri bir nesneyle veya yem türevinde bir maddeyle karşılaşmaları durumunda o maddeye dokunmamaktadır. Yaklaşık 15 gün gibi bir süre geçtikten, o maddeye alıştıktan sonra dokunmaktadırlar. Ortama özel sistemi olmadan açıkta bırakılan yemler, o anda popülasyonun en yaşlı ve kondisyondan düşmüş olan hayvana yedirilir. Belirli bir süre geçtikten sonra yemi yiyen öncü zarar görüşmemişse diğerleri de o formatta ki yemleri güven içerisinde yerler. Fakat yemi yiyen öncü fare/sıçan rahatsızlanmış yada ölmüşse bu durumda diğer fare ve sıçanlar kendilerine zarar veren nesneyi öğrenmiş olurlar. Böylece o formatta ve kokuda hiçbir maddeyi en az 3 boyunca yemezler. Bu durum karşımıza Başarsızlık olarak çıkmakla beraber hem zaman hem ekonomik bir kayıtır. Yapılması gereken çalışmanın başarıya ulaşması; takdir edeceğiniz üzere mücadele verilen canlıların biyolojik ve sosyal yapılarını çok iyi bilinmesiyle mümkün olabilecektir.
Yukarıda sunduğumuz yapılması gereken çalışmaların temel esasları doğrultusunda;
FARE- SIÇAN MÜCADELESİNDE YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALARIN AVANTAJLARI;